Bazı bilim kurgu filmlerinde olduğu gibi, bir grup araştırmacı beklenmedik bir şey keşfeder. İşte benzer bir durum gerçek hayatta da yaşandı; ancak bu sefer kaynak bir film değil. Cambridge'deki bir grup astrofizikçi, ötegezegenleri inceleyerek günlük verileri analiz ediyordu. Özellikle ilgi çeken K2-18b gezegeni üzerinde çalışırken, beklenmedik bir durumla karşılaştılar. Orada olmaması gereken, alışılmadık izler buldular. Acaba bu, gerçekten mümkün müydü? Yoksa uzaylı yaşamının kanıtlarını mı bulmuşlardı?
Bu olay, 2023 yılında Cambridge'deki bir araştırma grubuna gerçekleşti. Hatırlayabileceğiniz üzere, Venüs'te fosfin molekülünün keşfi önceki yıllarda da büyük ses getirmişti, çünkü bu molekül genellikle yalnızca yaşamsal süreçler tarafından üretilir. Ancak bu bulguya daha sonra itiraz edilmişti. Sizlere bu tür bilimsel keşiflerin perde arkasında neler yaşandığını ayrıntılı bir şekilde açıklayacağım. Ancak bunun öncesinde, belki fark etmişsinizdir, bu tür haberleri daha sık duyar olduk. Acaba gerçekten de uzaylı yaşamı bulmaya yaklaşmış olabilir miyiz?
Cambridge grubunun keşfi, K2-18b ötegezegeni ile ilgiliydi. Diğer yıldızların etrafında dönen gezegenlere ötegezegen diyoruz. Ancak, bu gezegenlere gidip oradaki şartları ölçme şansımız yok. Şu an için sadece kendi Güneş sistemimizdeki gezegenlere araç gönderebiliyoruz. Güneş sisteminin en uzak gezegeni olan Neptün'ün uzaklığı yalnızca 0.0005 ışık yılı iken, K2-18b tam 124 ışık yılı uzaklıkta! Bu, Neptün'den neredeyse 250 bin kat daha fazla bir mesafe. Bu yüzden, ötegezegenleri anlamak için farklı yöntemlere başvurmamız gerekiyor. Neyse ki, görmemizi sağlayan ışık, göremediğimiz şeyleri de görmemize olanak tanıyor.
Işık, bir ortamdan geçerken o ortamla çeşitli etkileşimlere girer; bunlardan biri de ışığın soğurulmasıdır. Belirli bir enerjiye sahip fotonlar, yani ışıkla karşılaşan moleküller, bu ışığı soğurur ve bu durumda o enerjiye sahip fotonların sayısında bir azalma beklenir. Ancak, bunun için gelen ışığı enerjilerine göre, yani dalga boylarına göre ayırmamız gerekmektedir. Bu amaçla, Newton'ın prizmasını andıran bir spektrometre kullanarak ışığı geçiririz. Bu işlem sonucunda ışık, gökkuşağı gibi dalga boylarına ayrılır ve her bir dalga boyundan ne kadar ışık geldiğini ölçebiliriz. Örneğin, yeşilin kırmızıya göre daha az olduğunu gözlemleyebiliriz. Belirli bir dalga boyunda bir düşüş varsa, o dalga boyundaki ışığın soğurulduğunu anlarız. Mesela, burada kırmızıda bir düşüş olduğunu görebiliriz. Bu fenomene soğurma çizgileri diyoruz.
Bu soğurma çizgileri, parmak izlerimiz gibi benzersizdir; her biri farklıdır, ancak bazen birbirine oldukça benzer olabilir. Her molekülün farklı özellikleri olduğu için, ışıkla farklı şekillerde etkileşime girerler. Örneğin, hidrojen belirli bir dalga boyunda soğurken, oksijen başka bir dalga boyunda soğurur. Eğer bir soğurma çizgisi görüyorsak, bu, ışığın bize ulaşmadan önce hidrojenle dolu bir ortamdan geçtiğini gösterir. Işık evrenin hangi köşesinden gelirse gelsin, bu çizgiler her zaman aynı yerde bulunur çünkü evrenin her yerinde fizik kuralları aynıdır.
Araştırmacılar, evrende yaşam arayışında öncelikle Dünya benzeri yaşam koşullarına sahip yerlere odaklanıyorlar. Su bulunup bulunmadığı ve sıcaklığın nasıl olduğu gibi faktörler bu araştırmalar için kritik öneme sahip. K2-18b, Dünya'ya benzer özellikler gösteriyor; yıldızından aldığı ışık miktarı ve sıcaklık değerleri Dünya ile karşılaştırılabilir düzeyde. Ayrıca, atmosferi ve okyanuslarıyla Hycean bir gezegen olduğu düşünülüyor. Dünya'nın dokuz katı kütleye ve 2.5 kat büyüklüğe sahip olan K2-18b, Dünya ile Neptün arasında bir konumda yer alıyor ve bu tür gezegenlere Neptün-altı gezegenler deniliyor. Güneş sistemimizde bu tür bir gezegen bulunmamakla birlikte, evrende oldukça yaygın olduklarına inanılıyor. Ancak K2-18b'nin dikkate değer bir farkı var: Dünya atmosferinin %78'ini oluşturan Azot'un aksine, K2-18b'de evrenin en bol elementi olan Hidrojen baskın durumda.
K2-18b'nin atmosferi aynı zamanda metan ve karbondioksit içeriyor. Metan ve karbondioksit, dünyadaki yaşamın ürünü olan biyolojik süreçlerle oluşabiliyor, ancak bu zorunlu değil. Örneğin, Jüpiter'deki metan iyi bilinir çünkü bu gazlar, belirli fiziksel koşullar altında kimyasal olarak da kolayca oluşabilir. Ancak, bir ötegezegenin atmosferinde metan ve karbondioksit bulunduğunda, bu, daha derin bir inceleme yapma isteğini doğurur. Belki de orada yaşamın izlerini bulabiliriz diye umut ederek, kanıtları bir araya getirmeye çalışırız. Ve bu, K2-18b için gerçekleşti.
Webb Uzay Teleskobu tarafından elde edilen verileri ayrıntılı istatistiksel yöntemlerle analiz eden bir grup, K2-18b'nin atmosferinde DMS, yani dimetil sülfite rastlamış. DMS, Dünya'da yalnızca biyolojik süreçler aracılığıyla, yani yaşam sayesinde oluşabiliyor. Dünya atmosferindeki DMS miktarının büyük bir kısmı, okyanuslardaki fitoplanktonlar tarafından salınıyor. Ayrıca, atmosferde bulut oluşumuna katkıda bulunduğu da düşünülüyor.
Harika bir keşif bu! Yaşamın izlerini bulmakla kalmayıp, gezegeni gözümüzde yaşanabilir bir yer olarak resmen yeniden tanımladık. Bundan daha heyecan verici ne olabilir ki? Kutlamalara çıkmalıyız! Yaşasın, uzayda yaşam bulduk! Ama sakin olun, çünkü her şey göründüğü gibi olmayabilir. Böyle bir haberi duyduğunuzda neye inanmanız gerektiğini anlatmam mümkün değil. Ancak, neye inanacağınıza karışmasam da, nasıl düşünmeniz gerektiğini gösterebilirim. Yani, size balık vermek yerine balık tutmayı öğreteceğim.
Öncelikle, elimizdeki tüm bilgileri gözden geçirelim. Keşfedilen nedir? DMS'nin varlığı. DMS'nin varlığı hakkında ne biliyoruz? Dünya'da yaşam tarafından üretildiğini. Peki, bu durumdan ne çıkarabiliriz? Eğer K2-18b'de DMS varsa, orada yaşam olma ihtimali bulunabilir.
Şimdi, kabullerimizi ve olası yanlışlarımızı gözden geçirelim. İlk olarak, DMS'nin Dünya'da yaşam tarafından üretilmesi, bunun başka yerlerde de geçerli olacağı anlamına gelmez. Özellikle fiziksel ve kimyasal yapısı tamamen farklı olan bir gezegende, DMS oluşumuna farklı süreçler neden olabilir. 'Olur' demiyorum, 'olabilir' diyorum; çünkü emin değiliz. Bilgi eksikliği olan durumlarda kesin sonuçlara varmak, yanılgıya yol açabilir. Sonuçta, oradaki yaşam formları Dünya'dakilerden farklı olabilir. Biz genellikle kendimize benzeyenleri, bildiğimiz şeyleri ararız, çünkü diğer seçenekler daha spekülatiftir.
İkinci sorun, daha az dikkat çeken bir detaydır. Bu tür haberlerde bu ayrıntı genellikle paylaşılmaz: "DMS'nin varlığının keşfedilmiş olması." Kimyasalların nasıl tespit edildiğini hatırlayalım. Işık, bir ortamdan geçerken, o ortamdaki moleküller tarafından emilir. Biz de bu durumu, o dalga boyundaki ışığın yoğunluğunun azalması olarak gözlemliyoruz. K2-18b, bir geçiş yapan ötegezegen. Yıldızın önünden geçtiğinde bir tutulma meydana getiriyor. Yıldızdan gelen ışığın nasıl olduğunu bildiğimiz için, bu atmosferden geçen ışıkta azalan kısımları tespit edebiliyoruz. Böylece atmosferde hangi moleküllerin bulunduğunu söyleyebiliyoruz.
"Ne kadar ekmek, o kadar köfte" atasözü gibi, ortamda ne kadar çok madde varsa, ışık da o kadar çok soğurulur. Bu nedenle, düşme miktarı, oradaki maddenin miktarını gösterir. Ancak, her ölçüm aletinin bir hata payı vardır. Eğer ölçülen değer hata payına göre çok küçükse, bu bir sorun teşkil eder. Örneğin, bir cetvelle ölçüm yaptığımda, size bunun 2 artı eksi 0.1 santimetre olduğunu söyleyebilirim; yani değer 1.9 ile 2.1 santimetre arasında olmalıdır, ki bu önemli bir fark yaratmaz. Ancak, 0.5 artı eksi 0.5 santimetre dediğimde, bu değer gerçekten 0 da olabilir, 1 de olabilir; yani kesin bir şey söylemek güçtür.
DMS ölçümüyle ilgili sorun, DMS sinyalinin çok zayıf olmasıdır. Farklı analiz yöntemleri kullanıldığında, bazen DMS'nin var olduğunu, bazen ise olmadığını gösteren sonuçlar elde edilmektedir. Hatta, gezegenin heyecan durumuna bağlı olarak DMS'nin varlığına dair yorumlar değişiklik gösterebilmektedir. Mevcut senaryoda, gözlemlenen durumun tamamen farklı türdeki gezegenlerde de mümkün olduğunu gösteren simülasyonlar bulunmaktadır.
Özetlemek gerekirse, şu anda yaşamın varlığını kesin olarak doğrulayamadık. Ancak, metan ve karbondioksit varlığı, ilgimizi bu yöne çekti. Gezegen hakkında daha fazla bilgi edindikçe, yaşamın var olma ihtimalinin arttığını gördük. Şimdi, DMS'nin olası varlığı ile, kanıtları bir araya getirerek ilerliyoruz. Ancak, DMS bulsak dahi, bu, orada yaşam olduğunu kesin olarak kanıtlamayacak. Araştırmalarımıza devam edeceğiz ve her seferinde yeni bilgiler ekleyeceğiz. Şüphe duyacağız ve sorgulamaya devam edeceğiz. Çünkü doğru cevabı bulabilmek için doğru soruları sormamız gerekiyor. Bu nedenle, gelecek yıl Webb teleskobu, K2-18b'yi başka bir ölçüm aracıyla yeniden gözlemleyecek ve gerçekten DMS'nin var olup olmadığını keşfetmeye çalışacak. Unutmayın, yıllardır uzaylı teknolojisini bulmaya çalışıyoruz ve teknolojik olanaklarımız arttıkça, kanıtlar birikmekte ve uzaylı teknolojisine daha da yaklaşmaktayız.
Comments