Alışkanlıklarınızı kontrol altına alın, ki beraberinde duygularınız da kontrol edilebilsin…
Eğer duygularınızın “çok yoğun” veya “kontrolden çıkmış” olduğunu hissediyorsanız, bu konuda yalnız değilsiniz. Birçok insan aşırı veya orantısız bir şekilde duygusal yoğunluk yaşamaktadır.
Ancak duyguların kontrolden çıkmış olmasının nedeni genellikle duygularınızla daha az, onları büyüten ve yöneten alışkanlıklarınızla daha çok ilgilidir:
Endişe alışkanlığı; normal korkuyu, kaygı ve panik haline getirir.
Özeleştiri alışkanlığı; normal üzüntüyü, utanç ve umutsuzluk haline getirir.
Ruminasyon (derin düşünme) alışkanlığı; normal hayal kırıklığını, kızgınlık ve öfke haline getirir.
Zihinsel alışkanlıklar normal duygu düzeylerini alır ve onları daha yoğun ve uzun ömürlü kılar. Yani…
Duygularınızı daha fazla kontrol altında hissetmek istiyorsanız, onları yöneten ve değiştiren alışkanlıklarınızı kontrol altına almalısınız.
Bu alışkanlıkları belirlemeyi ve ortadan kaldırmayı öğrendiğinizde, duygularınızın mümkün olduğunca düşündüğünüzden çok daha yönetilebilir olduğunu göreceksiniz.
1| Düşüncelerinize koşulsuz şartsız inanmak
Düşüncelerinize bu kadar güven duymanız traji-komik bir durum.
Belki de kültürümüz düşünme ve problem çözme kapasitemizi yüceltme eğiliminde olduğu için, düşüncelerimizin her zaman doğru ve yararlı olduğunu varsaymakla hata yaparız.
Bu, özellikle kendimiz veya nasıl hissettiğimiz konusunda düşünceler söz konusu olduğunda geçerlidir:
Bir iş arkadaşınız bir toplantı sırasında sizinle ilgili kaba bir yorum yaptıktan sonra, ilk aklınıza gelecek olan şey; “Harika, şimdi herkes benim aptal olduğumu düşünüyor…” dur.
Kızınızın futbol oynarken, tek bir hareketle yolun kenarından çıkabileceği ve peşinden koşan tüm ailenizin öleceği düşüncesi aklınıza geliyor olabilir. O zaman derhal kendinize, “Aman Tanrım, benim sorunum ne?” diye de soruyordunuzdur. Varsayım, yoldan sapmak konusundaki düşüncenizin bir şekilde doğru veya anlamlı olduğuna olan inancınızdır.
Ama buradaki asıl şey:
Bir düşüncenizin olması, bunun doğru olduğu anlamına gelmez
Birçok insanın duyguları hızla kontrolden çıkmaya başlar, çünkü akıllarındaki her şeyin anlamlı olduğu konusunda ısrar ederler. Sonuç olarak, bilince giren her küçük düşünce, duygu, ruh hali, arzu, ve hikaye konusunda durmaksızın düşünmeye başlarlar.
Fakat tüm harika şeylerde olduğu gibi insan aklı da çok fazla ıvır zıvır, yani gereksiz düşünceler üretir.
Genellikle belirli bir düşünce sadece rastgele zihinsel bir gürültüdür. Ancak, kendiniz ve bunun ne anlama geldiği veya gelebileceği konusunda bir hikaye uydurmakta ısrar ediyorsanız, duygu dalgasında savruluyorsunuz demektir, ki zira bu genellikle pek de eğlenceli bir durum değildir.
Duygularınızı daha fazla kontrol altında hissetmek istiyorsanız, kendi düşüncelerinize kuşkuyla yaklaşmalısınız.
Bir düşünce açıkça saçma-sapan yada aptalca görünüyorsa, kendinize bunun rastgele bir gürültü olabileceğini hatırlatmalısınız, ki beklenmedik bir rüzgarın dikkatinizi anlamsız ve değersiz kıldığı misali.
“Ruh, düşüncelerin rengi ile boyanır.” Marcus Aurelius
2| Refahınız için diğer insanlara güvenmek
Hiçbir şey rahatsız veya üzüntülü olduğunuzda diğer insanlara yönelmek kadar daha doğal olamaz.
Aslında, çoğumuz hayatın zorluklarıyla nasıl başa çıkacağımızı öğreniriz, eğer üzgün olduğumuz zamanlarda bize karşı empatik ve rahatlatıcı bir destekleyici ebeveynimiz yada bakıcımız var ise. Onların acı dolu duygularımızı ele alma biçimleri, bizim için olgunlaştıkça zorluklarla nasıl başa çıkabileceğimiz konusunda bir model teşkil eder.
Ne yazık ki, bazen bu süreç ters gidebilir.
Her türlü nedenden ötürü, kendi duygusal mücadelelerimizi rahatlatmayı ve etkili bir şekilde yönetmeyi öğrenmemiz sekteye uğrayabilir bazen:
Örneğin bazı insanlar, kendi kendilerini yatıştırmayı öğrenme sürecini sabote eden erken travmatik olaylar yaşamıştır.
Diğer bazıları da, genç yaşta diğer insanlara yönelerek daha hızlı ve kolay bir şekilde rahatlayabileceklerini öğrenirler ve sonuç olarak, kendi kendini yatıştırma kapasiteleri yaşlandıkça azalır.
Her durumda, temel sorun şudur:
Diğer insanların rahatlık kaynağı olması iyi de olsa, onlara güvenmek her zaman risklidir. Ki bu insanlar duygusal sıkıntılarınızı yönetmenin tek yolu haline geldiğinde, kendinize olan güveniniz azalır.
Bu, duygusal sıkıntıların acı verici olduğu anlamına gelir. Ancak bundan da öte, kendinizle başa çıkmak için yetersiz olma korkusuna sahip olacak olmanızdır, bu da yaşadığınız her acı verici duygunun yoğunluğunu etkili bir şekilde artırır. Mesela üzülmekten korkmak sizi sadece daha da kötü hissettirecektir.
Çözüm, bir başkasından destek alarak rahatlamanız olsa bile, duygusal sıkıntıları kendi başınıza yönetebilmenizdir esas olan. İdeal olarak, küçük şeylerle başlayacak ve yavaş yavaş yükseleceksiniz ve günün sonunda kendi kendinize yönetebilir olacaksınız. Ama ne olursa olsun, kendinizi rahatlatabilme kapasitenizi güçlendirmelisiniz.
Siz onları iyi yönetme kabiliyetinize güven duyuncaya kadar, duygularınız her zaman kontrolden çıkabilir, bunu da unutmayın.
“Kendinize güvendiğiniz an, nasıl yaşayacağınızı bilebilirsiniz.” Johann Wolfgang von Goethe
3| Duygularınızı yargılamak
Duygularınızın kötü hissettirmesi, kötü oldukları anlamına gelmez.
Ne yazık ki, çoğumuz bunun böyle olduğuna inandırılarak yetiştirildik. Acı veren duyguların sorun olduğu öğretilir hep, sanki mikroplardan kurtulmamız veya çözülmesi gereken problemlermiş gibi:
Üzgünken ve cesaretimiz kırılmışsa, zayıf olduğumuza inanırız.
Endişeliyken yada “çok fazla” endişe duyarsak, kırıldığımıza veya hatalı olduğumuza inanırız.
Diğer insanlara kızgın olduğumuzda, günahkar veya ahlaki açıdan yetersiz olduğumuza inanırız.
Ama burada bir şey var:
Duygular, yağmurun ya da karın iyi yada kötü olması kadar iyi ya da kötü değildir.
Belirli duyguları sevmeyebilirsiniz. Bazıları rahatsız edici veya acı verici olabilir. Bazıları da bazı şeyleri yapmayı zorlaştırabilir. Fakat bir duyguya değer yargısı koymak hiç te mantıklı değildir.
Sebebi nedir? Çünkü duygularınızı kontrol edemezsiniz. Doğrudan değil zaten.
Mutluluk ölçerinizi endişe yada kaygı kadranınızı aşağı düşürmeye karar verebileceğinizden daha fazla yükseltmeye karar veremezsiniz.
Duygular bu şekilde çalışmaz!
Ancak gerçekçi olmamanın yanı sıra, kendinizi nasıl hissettiğiniz konusunda kendinizi yargılamanızda başka bir sorun daha var:
Kendinizi endişeli hissettiğiniz için eleştirdiğinizde, endişeli hissettiğiniz için kendinizi suçlu hissedersiniz.
Kendinizi üzgün hissettiğiniz için endişelendiğinizde, üzgün hissetme konusunda endişeli olursunuz.
Kendinizi kızgın hissettiğiniz için öfkelendiğinizde, sonunda kızgın olduğunuz için öfkeli hissedersiniz.
Duygularınız hakkında karar verdiğinizde, yalnızca yoğunluklarını ve sürelerini birleştirebilirsiniz.
Şunu düşünün: Kimse gerçekten kızgın olduğu için hapse girmez. Sadece agresif davrandıkları için hapse gönderilirler.
Toplum olarak insanları duygularına göre değil, eylemlerine göre yargılarız.
Duygusal olarak daha az endişeli hissetmek istiyorsanız, kendinizi hissettiğiniz şekilde eleştirmeyi bırakın.
“Bir ömür boyu ayrıcalığınız kim olduğunuzdur.” Joseph Campbell
4| Bedeninize iyi bakmamak
Descarte’den (yada belki Platon’dan) beri, beyin ve bedenin birlikteliğine ya da daha da kötüsü beyin ile bedenin birbirine karşı olduğu fikrine odaklandık. “Madde üzerindeki aklın” veya “herşeyin akılda” olduğuna dair söylene gelen sözleri bir düşünün.
Tabii ki bu çok saçma…
Beyniniz bedeninizin bir parçasıdır. Ve beyniniz iyi işleyen bir beden olmadan da o kadar iyi çalışmaz.
Tabii ki, bu bazı aşırı durumlarda daha nettir; mesela kalp krizi veya felç yoluyla beyninizi oksijenden yoksun bırakın, beyniniz bedeninizin geri kalanıyla birlikte ölecektir. Ama tabii bu çok daha küçük ölçekte de geçerli bir durum…
Hiç 3 saatlik bir uykuyla bir sınav yada iş görüşmesine katılım sağlamaya çalıştınız mı?
Acı çekerken hiç odaklanmaya veya konsantre olmaya çalıştınız mı?
Hiç akşamdan kalma oldunuz mu?
Önemli olan:
Bedenimize nasıl davrandığımız, duygusal olarak nasıl hissettiğimizi belirler.
Birçok insan kontrolsüz ya da duygusal olarak uçucu hissetmekle mücadele eder, çünkü bedenlerine, özellikle de fiziksel sağlığımızın üç büyük yönüne dikkat etmezler:
Diyet
Egzersiz yapmak
Uyku
Demek istediğim:
Çöp gibi yerseniz, asla egzersiz yapmazsanız ve kendinizi kaliteli uykudan kronik olarak mahrum bırakırsanız duygusal olarak nasıl iyi hissetmeyi beklersiniz?
Ayrıca, ruhsal durumunuzu ve duygusal refahınızı iyileştirmeye yönelik çoğu teknik ve strateji, güçlü bir fiziksel sağlığınız varsa eğer, daha iyi çalışır.
Bedeninize iyi bakın, ki duygularınız da kendisine iyi baksın.
Ruh halinizi ve duygularınızı daha fazla kontrol altında hissetmek istiyorsanız, bedeninizi kontrol altına alarak başlayın, yani ne yediğinize, ne kadar hareket ettiğinize ve ne kadar iyi uyuduğunuza bağlı olarak.
“Sağlık en büyük mülktür. Memnuniyet en büyük hazinedir. Güven en büyük dosttur.” Lao Tzu
Özetle bilmeniz gerekenler
Duygularınızı daha fazla kontrol altında hissetmek için, onları etkileyen alışkanlıklarınızı kontrol altına alın. Özellikle, hayatınızdaki bu kötü alışkanlıkları tespit edip azaltabilirseniz, göreceksiniz duygularınız giderek daha yönetilebilir hale gelecek.
Düşüncelerinize koşulsuz şartsız inanmayın.
Refahınız için diğer insanlara güvenmeyi bırakın.
Duygularınızı yargılamayın.
Bedeninize iyi bakın.
Commentaires