Dünyanın en zeki insanı kim diye soracak olsak, ne cevap verirdiniz?
Bence bu herkesin her şeyi bildiği ve aynı zamanda hiçbir şeyi bilmediği konulardan biri. Belki de bunun nedeni konunun kendisinin gerçekten kafa karıştırıcı ve anlaşılması zor bir konu olmasıdır. Bu nedenle Einstein’ın hayatı ve teorileri hakkında araştırma yapmaya başladım. Ve araştırmaya, National Geographic’ten daha güvenilir bir kaynak olmayacağını düşünerek, “Deha (Gineus)”yı izlemeye karar verdim ve burada bu belgesel hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.
Belgesel, Einstein’ın yirmili yaşlarından itibaren başlıyor. Bu zamanlar hayatının en zor zamanlarıdır. Çünkü ihtiyacı olan bir coşkusu var ama onu dinleyecek birilerini çevresinde bulamıyor.
Normalde okuldayken Einstein’ın öğrenme güçlüğü çektiğini öğreniyoruz, ama gerçekte ise okulda neler öğretildiğini çok daha öncesinde biliyordu zaten. Ama aynı zamanda derslerde temel konuları sorguluyor ve bu da öğretmenlerini kızdırıyordu. Aslında Fizik ve Matematikte gerçekten yetenekliydi ama Fransızca gibi diğer derslerde iyi değildi.
Einstein tam bir bilim meraklısıydı ve doğaya büyük hayranlık duyuyordu. Tanrı’ya inanıp inanmadığı sorulduğunda şu cevabı veriyordu:
“Evren o kadar güzel ki, yalnızca Tanrı tarafından yaratılmış olmalı.”
Hatta mühendis olamaya karar vermiş ve bu husustan dolayı da babasıyla bile görüş ayrılığına düşmüştü ve daha sonrasında babası oğluyla gurur duyduğunu söylese de, ilk başta mühendis olma hayalini pek desteklememişti. Merakı o kadar derindi ki var olanı öğrenmek yerine yeni keşifler bulmak ve hep yeni şeyler öğrenmek istiyordu.
Albert, Zürich Polytechnic Üniversitesi’ndeki ilk gününde, çok meşgul ve bağımsız takılan bir genç kadın ve sınıfındaki tek kız olan Mileva Marić ile tanışır.
Bence Einstein’ın en önemli şansı kendisi kadar çılgın bir eşe sahip olmasıydı. Ve bu kadın bir matematik dehasıydı ve Einstein’ı matematik sınavında geçebilen tek kişiydi. Aynı zamanda Einstein’ın ilk karısı ve iki oğlunun annesiydi.
Belgeseli izlediğimde Mileva için gerçekten üzüldüm çünkü akademik kariyerini ailesi için feda etmiş ve Einstein’ın neredeyse tüm erken dönem keşiflerinin matematiksel olarak kanıtlamasına yardım etmişti ve bu tarihe hiç not düşülmemişti.
Einstein tamamen çaresiz kaldığında eşi ile yaşadığı diyaloğu şöyle hatırlıyorum:
E: Üçüncü sınıf patent katibinin çalışmalarını kim yayınlayacak?
M: Tüm hayatım görmezden gelinip küçümsenerek geçirdim. Vazgeçmek asla düşünemeyeceğim bir lükstü benim için. Ya dinozorların sizin bilim dünyasına girmenize izin vermesini bekleyebilir ya da onlara fikirlerinizin hayal gücünden yoksun olanlar tarafından yok edilemeyeceğini gösterebilirsiniz.
E: Araştırma için zamanım yok.
M: Kütüphaneye gidiyorum.
E: Ve matematiğim…
M: Her şeyi kanıtlayacağım.
E: El yazım…
M: (Albert bir ağız dolusu bağırdı.) Sana yardım edeceğim.
Bu diyalog sadece Mileva’nın Albert’ın araştırmaları açısından ne kadar önemli olduğunu ve dünya tarafından ne kadar az bildiğini gösteriyor.
Ayrıca sonraki bölümde Albert Mileva’dan makalelerinde hiç bahsetmezken Pierre Curie, Marie Curie olmadan da bir nobel almayı kabul etmemişti. Bu aynı zamanda Einstein’ın Mileva için ne kadar pervasız olduğunun da bir kanıtıydı.
Dünyaya yaptığı katkıların kendisini sevdiği insanlara karşı sorumluluklarından muaf tuttuğuna kendini ikna etmişti adeta. Boşandıktan sonra bile oğulları bu konudan hep şikayetçi idiler. Einstein dünyanın en zeki insanı gibi görünse de bu şöhret için çok bedel ödemiştir.
Ailesiyle vakit geçiremediği için işiyle daha meşguldu ve ailesi bundan dolayı çok acılar çekti. Hatta oğlundan birine şizofreni teşhisi bile koyuldu. Ama bu nedenle onu suçlayamayız, zira ölüm döşeğinde bile denklem çözmeye çalışan bir adamdan bahsediyoruz. İş onun için hayatından daha önemliydi zira. İş saplantısına ek olarak, onu başarıya bu kadar yaklaştıran etkin faktör, yakın çevresi idi.
Lenard, Fritz, Bohr, Heisenberg, Planck ve daha pek çoğunun Einstein ile aynı çevrede yaşayan insanlar olduğunu öğrenmek şaşırtıcı olmasa gerek. Tüm bu insanlar Einstein’ı da etkiledi ve destek verseler yada vermeselerde yeni şeyler keşfetmesine yardımcı oldular.
Destek görmemesinden yakınan Einstein, hayatı boyunca ayrımcılığa uğramasına rağmen değerlerinden asla vazgeçmedi. Önce Alman vatandaşlığını kaybetti, sonra bilimsel fikirleri çok eleştirildi ve hatta birçok kişi onun deli olduğunu bile iddia etti. 2. Dünya Savaşı çıktıktan sonra Yahudi olduğu için ayrımcılık gördü, son olarak da ABD’ye gitmek zorunda kaldı. Ancak Almanya’ya yardım edebileceğinden korkulduğu için de ona tamamen güvenemediler.
İnsanlıktan nefret etmek için çok fazla nedeni olmasına rağmen, savaşı asla desteklemedi. Pek çok bilim adamı silah üretimi için kağıt imzaladığında, o imzalamadı ve şöyle dedi:
“Bazılarımız hala bilim adamlarının amacının evrenin sırlarını keşfetmek olduğuna inanıyor, onu yok etmenin yeni yollarını bulmaya değil.”
Tüm hayatı boyunca ayrımcılığa karşı çıktı ve tüm üniversiteler arasından ders vermek için Lincoln Üniversitesi’ni seçmesi, barışçıl karakterinin sağlam bir kanıtıydı. Burada bir derste şöyle dedi:
“Ben de bakışımı, milliyetimin yüzünden göz ardı ettim ama hepimiz aynı merakı, umudu, hayalleri paylaşıyor ve aynı Tanrıya inanıyoruz.”
Barışın zorla korunamayacağına, aksine karşılıklı anlayışla sağlanabileceğine inanıyordu.
Kendi sözleriyle:
“Bilimsel prosedürün amacı, sadece etrafımızdaki dünyayı gözlemlemek değil, ne olursa olsun onu temelden anlamak olmalıdır. En küçük molekülden en büyük galaksiye kadar her sorunun tanımlanabilir bir cevabı olmalı ve ben sadece bu cevapları bulmak istiyorum.”
Ayrıca görelilik ve kuantum teorisi yolculuğuna doğruluğundan hiç kimsenin şüphe etmediği bir soruyu sorarak başladı:
“Saat kaç?”
Comments