Yaşam yolculuğunda iki temel seçenekle karşı karşıyayız: Toplumun ve çevremizdeki insanların belirlediği kalıplara uymak veya kendi özgün yolumuzu çizmek. Doğumdan itibaren ailemiz, çevremiz ve toplum, bizden belirli beklentiler içinde olur. Bu beklentiler genellikle onların yaşayamadığı hayatları bizim yaşamalarımız yönünde şekillenir. Benim durumumda da ailem, benim için üniversite eğitimi ve beyaz yakalı bir iş gibi hedefler belirlemişti. Bu, birçok ailenin çocuklarına karşı duyduğu doğal bir arzu olsa da, her bireyin kendi yolunu çizme özgürlüğü olduğunu unutmamak gerekir.
Ama uğraşmanız gereken tek şey bu değil. Tüm hayatımız boyunca uymak zorunda olduğumuz birçok kültürel ve toplumsal normlar da vardır. Çocuklar okula gider, emir almayı öğrenirler, kendilerine söyleneni yaparlar, yaramazlık yaptıklarında cezalandırılırlar, spor takımlarına katılırlar, arkadaşlarıyla oynarlar vs. Çoğu zaman, bu yola tam olarak uymayan çocuklar zorbalıkla karşılaşırlar. Bu, ergenlik dönemiyle ilgili en sorunlu şeylerden biridir ve hayatınızın geri kalanını alt üst dahi edebilir. Her çocuk farklı olmanın kötü olduğunu (zorbalığa uğrar veya disipline edilir) ve uyum sağladığınız sürece ödüllendirileceğinizi öğrenir.
Ve peki biz yetişkinler olarak ne yapıyoruz? Şartlandırıldığımız şeyi yapıyoruz: Uyum sağlıyoruz. Ancak büyüdükçe, başarılı ve mutlu olanların genellikle geleneksel yolu izlemeyenler olduğunu görüyoruz. Bulundukları toplumsal dayatmalara yabancılar, başına buyruklar, garipler; zira onlar kendi yollarını yaratanlardır. Kendi işlerini yapmak için ter döktüler, mücadele ettiler ve bedelini ödediler. Ve sonuç olarak, genellikle daha iyi durumdalar.
İşin püf noktası, mutlu olan insanların genellikle başkalarının ne düşündüğünü umursamamasıdır. Birçoğumuz çaresizce tasasız ve rahat olan o kişi olmak istiyoruz. O kişi siz de olabilirsiniz. Peki neden kendi yolunuzu yaratamıyorsunuz?
Geçenlerde bir arkadaşımın arkadaşıyla konuşuyordum ve tam zamanlı bir yazar olduğumu söylediğimde, dönüp bana “Bu çok güzel. Her zaman bir roman yazmak istemişimdir.” dedi. Şu anda bir pazarlama danışmanlığı firmasında çalışıyor. Neden yazmaya hiç başlamadığını sordum ona. Yaratıcı bir şeyler denemek için günlük işinizden ayrılmanıza gerek yok açıkçası.
Yazmaya başladığımda başka işlerim de vardı. Dönüp tekrar, “Benim alanımdaki insanlar roman yazdığımı öğrenirlerse ne diyeceklerinden korkuyorum. Ya okurlarsa!?” diye cevap verdi bana.
Çoğu zaman sadece bir şey yapma düşüncesinden bile utanırız. Ailelerinin onayladıklarından farklı bir hayat yaşama düşüncesine katlanamayan birçok insanla tanıştım hayatım boyunca.
Sadece düşünce aşamasındaydılar. Bir adım bile atmadılar bu yolda. Bakın 18 yaşında bir gün eve gelip, “Anne ve baba ben sizin istediğiniz gibi hukuk fakültesine gitmiyorum. Ekvador’da yunus eğitmeni olacağım.” dedim. Özellikle Ekvador’da muhtemelen hiç yunus olmadığı için bu garip olurdu. Mesele şu ki, bağımsız bir yetişkin olmanın bir faydası olmalı: Kontrol sizdedir zira.
Yapmaktan “korktuğunuz” bir şey nedir? İnsanların ne düşündüğünden neden korkalım ki? Sizi olumsuz bir ruh haline sokan korkmak yerine, düşünceyi yeniden çerçevelendirin: “Başkalarının ne düşündüğünü merak ediyorum.” Saygı duyduğun insanlara fikirlerini sormakta yanlış bir şey yoktur asla. Bunu her zaman yaparım ben. Fikirlerinden asla korkmuyorum çünkü insanların beni yargılaması umrumda dahi değildir.
Epiktetos’un bir keresinde öğrencilerine öğrettiği gibi: “Başkalarının sizin saf ya da aptal olduğunuzu düşünmesi umrunda değil. Tek endişeniz, ilerlemenize zarar vermemek için odaklanmanızı kendinizde tutmak olmalıdır.”
Bu alıntının dolaysızlığını sevmiyor musunuz? Umursamamalısınız. Böyle bir insan olmaya karar verin sadece. Hala düşünceli ve saygılı olabilirsiniz. Kendi yolunuzu oluşturmaya karar verdiğinizde, eleştiri ve istenmeyen tavsiyeler almaya hazır olmalısınız.
İlk kitabımı yazmaya başladığımda bu tür şeyler duydum. Bazı insanlar kaşlarını kaldırdı ve “Vay canına, bu alışılmadık bir şey” gibi şeyler söylediler. Bunun nedeni, çoğu insanın kitap yazmak için nitelikli olmanız gerektiğini düşünmesidir. Aynı insanlar şimdi, o zamandan beri çevrimiçi olarak 100.000'den fazla kitap satmış olmama şaşırıyorlar. Ama aynı insanlara asla bundan bahsetmedim. Amaç ne? Epictetus’un dediği gibi, “sadece kendinize odaklanın.”
Hayatta farklı bir şeyler yapmaya karar verebilirsiniz. İşe yaramazsa, öyle olsun. En azından uyum sağlamaya çalışmıyorsunuz. Uyum sağlamak için çok çabalayan insanlar sonunda hüsrana uğrarlar. Kim olduklarını bilemezler; zira tüm hayatlarını başkalarını dinleyerek geçirirler. Bir kimlik krizinin tarifidir bu. Başkalarının ne düşündüğünü umursamayarak bu kaderden kaçınabilirsiniz. Sadece doğru olanı yapın ve iyi bir Stoacı olun. Hayatınız mükemmel olmasa bile, bu sizin hayatınız. Bu her şeyden daha değerli bence. Herşey gönlünüzce olsun. Kalın sağlıcakla…
Comments