Günlük hayatta neredeyse her an seçimler yapıyor ve kararlar alıyoruz. Aslında karar verme süreci bir takım yetilerimizin bir sonucu olmak ile birlikte, hepsinin temelinde insana has bir özellik olduğunu varsaydığımız düşünme yer alıyor. Bir konuda karar verebilmek için öncelikle konu üzerine bir düşünme süreci gerçekleştiriyoruz. Düşünme; problem çözme, imgeleme, akıl yürütme, soyutlama ve yargılamanın sonucunda duyumlar ile alınan bilginin işlenerek zihinsel bir temsil haline getirildiği, basit görünen ancak oldukça karmaşık bir süreçtir.
En güncel tanımı ile herhangi bir dışsal zorunluluk söz konusu olmadan gerçekleştirdiğimiz düşünce süreci sonucunda yapılacak olan eyleme karar verip, uygulama ya da uygulamama noktasında yaptığımız seçimleri irade olarak tanımlayabiliriz. İrade kelimesinin kökenine bakacak olursak, dilimize Arapça’dan geçmiş olup istenç şeklinde de kullanılmakta, aynı zamanda İngilizce’de de will şeklinde karşılık bulmaktadır. İrade, en genel tanımı ile bir şeyi yapmayı ya da yapmamayı seçtiren ve gerçekleştirebilen bir itici gücü ya da bilinçli bir davranışı karşılamaktadır. Bu durumda irade özgürlüğü ise bilinçli bir şekilde karar vermedir.
İrade ya da istenç içeren bir davranışta bulunmanın ilk basamağı bir amacın saptanmasıdır; bu evrede eylemin yapılıp yapılmayacağı ile ilgili karar verilir, uygun eylem seçilir, uygulanır; düşünce ile eylem birbiri ile uyumluysa ve bilinçli bir şekilde uygulandıysa iradi bir eylem gerçekleşmiş, irade kullanılmış olur.
Orhan Hançerlioğlu iradenin tanımını şu şekilde yapmaktadır: “Gerçekte irade; ne doğa vergisidir, ne de tanrı vergisidir; ne nesnel iradecilerin öne sürdüğü gibi doğanın özünde bulunan, ne de öznel iradecilerin ileri sürdükleri gibi insanın doğasında bulunan bireysel bir güçtür. İrade, insanların toplumsal deney ve bilgilerinin ürünü olan bir yetidir.” Alıntıdan da anlaşıldığı gibi irade, doğuştan getirdiğimiz bir şey değil aksine yaşam süresince kazandığımız bir yetidir.
Aslında irade daha çok psikolojide ele alınan bir konu olsa da biz yazımızın bu bölümünde düşünce tarihi boyunca ünlü düşünürlerin irade konusundaki düşüncelerine yer vereceğiz.
Eski Yunan’a baktığımızda kaderci ve iradeye yer vermeyen bir düşünce yapısı ile karşılaşırız. Hatta bu yazgıcılık öyle bir boyuttadır ki Antik Yunan tanrılarının bile bir alın yazısı vardır ve ona göre hareket ederler.
Sokrates, insanın iyi ile kötü arasında seçim yapmasını sağlayan bir iradesi bulunduğunu ancak insanın doğası gereği rasyonel ve akıllı bir yapıda olması sebebiyle zorunlu olarak iyiyi seçeceğini söyler. Bu noktada yine bir fatalizmden bahsedebiliriz.
Yazgıcılık üzerine ilerleyen bu düşüncelerden farklı olarak insanların tamamıyla özgür bir iradeye sahip olduklarını ilk olarak Epikuros öne sürmüştür diyebiliriz.
Ardından Demokritos iradeyi atomlarla açıklamış ve atomların her zaman doğa yasalarına göre hareket etmediklerini, her atomun özgür iradeye benzer bir eylem gösterebileceğini söylemiştir.
Stoacılara baktığımızda doğa, evrensel iradenin ta kendisidir. İrade ile seçilen iyi rasyonel olan değil doğaya uygun olandır.
Fransız düşünür Descartes, Meditasyonlar adlı eserinde iradeyi şöyle tanımlamaktadır: “İrade, aklın bize önerdiklerini uygulamak ya da onlardan kaçmaktan ibarettir. Bizler zorlayıcı hiçbir dış etki hissetmeden davranırız.”
Hollandalı düşünür Spinoza‘ya göre ise irade yoktur. Aklın bir davranışa karar vermesi geriye dönük bir şekilde birbirlerini gerektiren sonsuz nedenlerden kaynaklanmaktadır
İradecilik öğretisinin kurucusu kabul edilen Schopenhauer, iradenin insanın yaşam isteğinde kendini gösterdiğini söyler; yani ona göre irade yaşam gücüdür ve akıl bu iradenin hizmetindedir. Söz konusu güç bilinçli değildir ve istediğini yapabilir. Bu noktada Schopenhauer irade yerine daha doğru olduğunu düşündüğü yaşama iradesi terimini kullanmaktadır. Nietzsche ise bunu güçlülük iradesine dönüştürmüştür. Kant ise iradeyi ikiye ayırarak; iyiye yönelen iradeyi iyi dilek, ve kötüye yönelen iradeyi de kötü dilek olarak tanımlamıştır. Son olarak Leibniz’e göre ise kötüye yönelmiş bir irade, Tanrı’nın kötüye kullanılmasına izin verdiği bir iradedir yani dolaylı olarak da olsa eyleme bir müdahale söz konusudur.
Genel anlamda bir erek seçmede bilinçli ve bilgili bir şekilde doğru kararlar alabilme, eylemi alınan karar doğrultusunda uygulayabilme gücünü ifade eden irade kavramı, düşünce tarihi boyunca akılsallığın, bilginin, deneyimin ve kendini eğitebilmenin bir ürünü olarak görülmüştür. Ama aslında irade nedir ve gerçekten var mıdır? Gerçekte ne bir köle, ne de bir tanrı değil de yalnızca doğal zorunluluğa bilinçli olarak katılan ve o zorunluluğu bilinçli bir şekilde etkileyen insan değil midir?
Comments