Hız hayatımızda önemlidir ancak zihinlerimizin algılayabildiği hız aslında başka bir büyüklükle karşılaştırıldığında henüz emekleme aşamasında sayılır. Bahsettiğimiz hız ışık hızı. Ona hızlı demek onu küçük görmek olur aslında…
Işığın hızı yani saniyede yaklaşık 300.000 km tüm evrendeki en önemli hız limitlerindendir. Bu sayının büyüklüğünü gözünüzde canlandırmak için şu örneği verebiliriz belki de: Eğer ışık dünyanın çevresinde hareket ediyor olsaydı bir saniyede yaklaşık 7 tur atabilirdi.
Peki ışık hızı hayatımızla nasıl bir ilişki içinde derseniz size açıklamaya çalışalım.
Aslında belki de en önemli ilk etkisi onun tarafından gördüğümüz şeyin o an gördüğümüz şey olmasıdır elbette. Işık etrafımızı görülebilir hale getirir bu süper hızı sayesinde.
Işık o kadar hızlıdır ki birkaç metre ötedeki bir kaynaktan çıkıp gözümüze ulaşması saniyenin yalnızca milyarda biri kadar sürer. Bir odada ışık yakıldığında, ışığın ampulden gözümüze ulaşması için gereken saniyenin o çok küçük bölümü kadar sürenin farkına bile varmayız.
Ancak evren kadar büyük bir yer söz konusu olduğunda ışık hızının da limitleri vardır. Bu hız insan yapımı ölçülerle hayal edilemeyecek kadar büyük olsa da astronomik ölçülerle düşündüğümüzde aslında sınırlıdır.
Örneğin ışığın dünyadan aya ulaşması için 1,3 saniye gereklidir. Güneşten gelen ışığın bize ulaşması 8 dakikadan uzun sürmektedir. Mesafeyi daha da arttırarak diğer gökcisimlerine ulaşması için ne kadar zamana ihtiyaç duyulacağını tahmin edebilirsiniz. Güneş sistemimize en yakın yıldız sistemi olan Alfa Centauri 4.3 ışık yılı ötede. Yani Alfa Centauri’de bir havai fişek patlasa bu olayın ortaya çıkardığı ışık bize 4,3 yıl sonra ulaşacak.
Şimdi şöyle düşünelim. Gökyüzüne baktığımızda gördüklerimiz aslında o yıldızların o anki halleri değil. Ne demek mi istiyoruz.
Gökyüzündeki en parlak yıldız olan Sirius dünyadan 8,6 ışık yılı uzaklıkta. Bu da onu bizim bugün olduğu gibi değil 8,6 yıl önceki hali ile gördüğümüz anlamına geliyor. Yani bir anlamda ışık bizim geçmişe yolculuk yapmamızı sağlıyor. Uzak yıldızlardan Dünya’ya ulaşan ışık öyle uzun bir yolculuk yapmıştır ki, bizim gördüğümüz ışık aslında bir yıldızı -uzaklığına bağlı olarak- binlerce, milyonlarca hatta milyarlarca yıl önce terk etmiş olan ışıktır.
Aşağıdaki fotograf ünlü Yengeç Nebulasına aittir. Yakın zamanda çekilmiş gibi dursa da aslında onun yaklaşık 6500 yıl önceki hali…
5 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir yıldız patladığında o patlamanın ışığının bize ulaşması 5 milyar yıl alıyor. Bu da o yıldızın 4,7 milyar yıl önce yani dünya henüz ortada yokken patladığı anlamını taşıyor. Bu da bilim insanlarına evrenimizin nasıl geliştiği fırsatını sunuyor.
O zaman akla şöyle bir soru gelebilir. Eğer şu anda evrendeki her şey bir zamanlar bir patlamayla meydana geldiyse evrenin bir zamanlar çok yoğun bir ışıma yapması gerekir.
Bu doğrudur ve adına Kozmik Mikrodalga Arka plan Işıması adı verilir. Big bang fotograflarında onları görebilirsiniz ve bu ışıma yaklaşık 13,8 milyar yaşındadır.
Bu konuyla ilgili daha anlatılacak çok şey var elbette ancak bu yazıda o konulara pek girmeyelim ve biz tekrardan ışığa dönelim.
Işık hızı evrenin her noktasında sabittir ve değiştirilemez. Dünyadan bakıldığında bir galaksi hareket etmiyor gibi gözükse de ışık hızı sayesinde adına kızıl kayma denilen bir olay yardımı ile galaksilerin bir diğerine doğru hareket ettiği artık bilinen bir gerçek.
Galaksiler arasındaki mesafeler büyüdüğünde aralarında hareket eden ışık evrenin genişlemesi ile birlikte genişler ve aslında kısa olan ışığın dalga boyu uzun dalga boyuna doğru değişir ve ışık kızıl renge dönüşür. Düşük hızla hareket eden bir galaksi hafif kızıla kayarken hız arttıkça renkte koyulaşmaktadır.
Kızıl kayma aslında galaksiler arasındaki mesafeleri ölçmek içinde kullanılabilir. Yaptığı çalışmalarda her yerde kızıl kaymalar gören Edwin Hubble evrendeki galaksilerin bir diğerine doğru hareket ettiğini ve evrenin genişlediğini bulmuştur.
Bu konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek isterseniz buraya göz atabilirsiniz.
Işık hızını anlamak bize uzayın ve zamanın doğasını anlamak için yepyeni bir pencere açar.
Değişmez aralıkları olan sabit bir dünyada yaşamıyoruz. Elastik, esnek Einstein’in dünyasında, uzay zamanın göreli dünyasında yaşıyoruz. Ancak bu eğilmeleri ve bükülmeleri görmemiz mümkün değil çünkü mevcut hızımız ışık hızına göre çok küçük boyutlarda.
Peki bir hızlandırıcı yaparak ışık hızına yaklaşırsak ne olur?
Eğer bu mümkün olsaydı renkler, şekiller bozulmaya, eğilip bükülmeye başlardı. Renk değişiklikleri Doppler etkisinden, şekil bozuklukları da aberasyon olarak bilinen olgudan kaynaklanırdı.
Peki ışığın hızı yavaşlatılabilir mi?
Elbette evet, ışığın hızı farklı ortamlarda hareket ettiğinde değişir. Saniyede 299.000 km olan hız aslında sadece uzay boşluğunda geçerlidir. Örneğin suyun içinde ışığın dalgalanmaları görülebilir. Eğer ışık farklı ortamlarda farklı hızlarda hareket etmeseydi yaşadığımız evreni algılamamız neredeyse imkansız olurdu. Gözlerimiz ışık retinamızdan geçerken yavaşladığı için görebiliyor.
Stephen Hawking zamanında uzayda yayılmanın insan ırkının geleceğini belirleyeceğini söylemişti. Şimdiler de tüm çabalar bunu başarabilmek üzerine. Mevcut hızlarda ki uzay araçlarımızla bu şu an için yeterince mümkün olmasa da bilim insanları alternatif yolları sürekli denemekteler.
Belki bir gün ışık hızında hareket etmemize sağlayacak teknolojilere erişmiş olabiliriz insanlık olarak. Ve o gün bu buluşun bizi nereye götüreceğini asla bilemeyeceğiz elbette…
Comments