Pandemi süresince iki yıl boyunca birçoğumuz evden çalıştı ve normalden daha fazla yalnız zaman geçirdi. Gün içinde yaptıklarımızı gözleyen ya da denetleyen olmadı. Bu durum, gerçek motivasyonlarımızı anlamak adına adeta mükemmel bir öz farkındalık egzersizi oldu.
Sık sık, başkalarının onayını almak bizi motive eder. Yaptığımız işler, okuduğumuz kitaplar, aldığımız kıyafetler, sosyal medya için paylaştığımız fotoğraflar, kurduğumuz ilişkiler... Bunların hepsini, başkalarının beğenisini kazanma arzusuyla gerçekleştiriyoruz.
Doğrusunu söylemek gerekirse, hayatımın büyük bir kısmını zaten bu şekilde geçirdim. Stoacılığı hayatıma dahil ettikten sonra, dışarıdan onay aramayı bıraktım. Seneca, Marcus Aurelius ve Epictetus'un eserlerini okumak, hayatın insanların sizi nasıl gördüğüyle değil, kendimiz hakkında ne düşündüğümüzle ilgili olduğunu öğretti. Sonuçta, günün sonunda en çok kendi iç sesimizle, yani kendimizle vakit geçiriyoruz.
Bu yüzden kendinizi gerçekten sevmeniz önemlidir. Tuhaf gelebilir ama yalnız vakit geçirmeyi seviyor musunuz, birkaç dakika bile olsa? Yoksa sürekli başkalarının ne yaptığını mı düşünüyorsunuz, dün sizin hakkınızda neler söylediklerini mi, yoksa benim de sıkça yaptığım gibi, hayatta nasıl ilerleyeceğinizi mi düşünüyorsunuz?
Sürekli olarak dış faktörleri düşünmek, başkalarını memnun etme uğruna riskler almayı gerektirebilir. Ancak bu durumda, kendi karakterimizin özünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız.
Epiktetos bunu ne güzel ifade etmiş: “Dışarıdan onay aradığınızda bütünlüğünüzü zedelersiniz. Rasyonel ilkelerinize sadık kaldığınız için kendinizi tatmin hissedin. Gerekirse kendi tanığınız olun. Bundan ötesine ihtiyacınız yoktur.”
Bu konuda kesinlikle hemfikirim. Çocukluk dönemimizde, genellikle başkalarının beklentilerini karşılamak üzere şartlandırılmışızdır. Derslerde yüksek notlar almak için çabalarız ki öğretmenlerimiz ve ailelerimiz tarafından takdir edilelim. Çocukken onların onayı olmadan okulu tamamlamamız mümkün olmazdı. Bu durum normal kabul edilebilir; ancak, bu şartlanmanın birçok yetişkinde hala devam etmesi üzücüdür.
Her şeyin onayla ilgili olduğuna inanıyoruz. Yakın ilişkilerimizde eşimizi mutlu etmek isteriz. Kariyerimizde patronumuzu ve meslektaşlarımızı memnun etmek isteriz. İşimizde ise müşterilerimizin memnuniyetini sağlamak isteriz.
Hepsi mükemmel; ancak, yaptığımız şeylerin asıl amacı başkalarını memnun etmek olmamalı. Bir ilişkide, partnerimizle geçirdiğimiz zamandan keyif almalıyız. İşimizde, yaptığımız işten tatmin olmalı ve sunduğumuz ürün ve hizmetlerle gurur duymalıyız.
Başkaları gözetliyor olsun ya da olmasın, doğru bulduğumuz işleri yapmaya devam etmeliyiz. Geçmişte bu konuda çok farklıydım; lise yıllarımda basketbol oynarken, antrenman saat 15.59'da başlıyorsa ben tam 16.00'da orada olurdum ve boş günlerimde hiç antrenman yapmazdım.
Kurumsal bir işte çalışırken, ekip arkadaşlarım ve patronum etrafımda olduğunda daha çok çaba gösterirdim. Patronum ofisine çekildiğinde ise genellikle tembellik yapardım. Akşamları ve hafta sonlarında ise işime o kadar da önem vermezdim, çünkü şahitlerim yoktu. Ancak geriye dönüp baktığımda, bu durumun takım arkadaşlarım, koçum, patronum ve hatta kendim için adil olmadığını görüyorum. Kendini motive etmediğinde, asla en iyi performansını sergileyemezsin çünkü.
Kimse sizi izlemediğinde ne yaparsınız? Aslında, bu anlardaki davranışlarınız sizi tanımlar. Önemsediğiniz için mi çalışıyorsunuz, yoksa pratik yapmanın heyecanı için mi erken geliyorsunuz? Bilgi edinme arzunuz için mi kitap okuyorsunuz, yoksa partnerinize değer verdiğiniz için mi onu düşünüyorsunuz?
Kimse görmüyorken ve en iyisini yaparken, tek ihtiyacınız olan şahidin kendiniz olduğunu anlarsınız. Bu, kendi kendini motive etmenin temelidir. Çoğu zaman motivasyon için dışarıya bakarız, fakat asıl bakmamız gereken yer içimizdir. Zihniyetinizi değiştirip kendi şahidiniz olmakla, başkalarının motivasyonuna ihtiyaç duymazsınız. Kendinizi sorumlu tutmak için daima kendinize güvenebilirsiniz. Her şey gönlünüzce olsun. Kalın sağlıcakla…
Comments