Mutluluk paradoksal bir amaçtır. Hepimiz mutlu olmayı arzularız, fakat neyin bizi mutlu edeceğini tahmin etmekte sıkça başarısız oluruz. Zenginlik, sağlık, statü ve beceri gibi hedeflerin ardından gideriz; ancak bunlara eriştiğimizde hayatımızın beklediğimiz kadar değişmediğini fark ederiz. Öte yandan, sık sık kendimizi bilinçli olarak mutsuz ederiz: kontrol edemediğimiz şeyler için kaygılanır, etkileyemediğimiz insanlara öfke duyar ve gerçekten önemsemediğimiz etkinliklere vakit ayırırız.
Sürekli mutluluğun sırrını bulduğumu söylemiyorum, ama kendi deneyimlerimden yola çıkarak, hayatımı iyileştiren ve başkalarıyla paylaşmak istediğim birkaç özdeyişi keşfettim:
1. Hayatınızın mevsimlerini kucaklayın.
Mutsuzluk, kar yağarken sahilde olmayı arzulamaktır. Havayı kontrol edemeyiz ve gerçekleşmesi mümkün olmayan bir şeyi hayal etmek durumumuzu iyileştirmez.
Mutluluk arayışında karşılaşılan en büyük felsefi çatışma, var olanı kabullenmek ile onu iyileştirmek için uğraşmak arasındadır. Ancak üçüncü bir seçenek de mevcuttur: Hayatınızın genelde değişmez olan yönlerini kabul edip, kontrol edebildiğiniz alanlarda en iyisini yapmaya çalışmak.
Hava durumu, hayatın farklı evrelerini anlatmak için uygun bir benzetmedir. Her hayat evresi, bazı imkanları sunarken diğerlerini sınırlayan bir mevsim gibidir. Mutluluk, hayatınızın o anki evresinin sunduğu olanakları maksimize etmek ve kısıtlamalar karşısında umudunuzu yitirmemekle yakından ilgilidir.
Örneğin, üniversite yıllarımda deneyimlerimi zenginleştirmek için çaba gösterdim: Bir değişim programına katıldım, öğrenci meclisine üye oldum, partilere katıldım ve yeni etkinlikler denedim. Şimdi iki çocuk babasıyken, çiftçi pazarlarını ziyaret etmekten ve sahilde kumdan kaleler yapmaktan keyif alıyorum.
2. Çaba göstermek iyidir, fakat başarı bazen fazla önemseniyor.
Genellikle, hedeflere ulaşmak mevcut durumunuzdan daha fazla mutluluk getirmeyebilir.
Bazıları, insan doğasının bu yönünün çaba sarf etmeyi gereksiz kıldığını ima ederken, hedeflere ulaşmanın abartılıp, bu hedeflere doğru çabalamaların ise göz ardı edildiğini söylemek daha yerinde olacaktır.
Hedefler, projeler, ilgi alanları ve çabalar, dikkatimizi olumlu yönlere odaklar. Soyut endişelerden veya kendimize depresif bir bakış açısıyla bakmaktan bizi uzak tutarlar. Aktivite enerji sağlar; bu da depresyon tedavisinde hastaların aktif olmalarını teşvik etmenin neden önemli bir parça olduğunu açıklar.
Mutluluğun peşinden koşmanın sırrı, onun peşinden koşmakta yatmaktadır.
3. Diğer insanlarla yarı yolda buluşmayın.
Biz, kronik olarak bencil bir türüz. Düşüncelerimizin büyük bir çoğunluğu kendimize aittir. Hatta dışa dönük görünen düşüncelerimiz bile çoğunlukla benmerkezlidir; diğer insanlarla ilişkilerimizi önemseriz. Onlara olan ilgimiz azaldığında, zihinsel kapasitemizi başkalarının perspektiflerine nadiren ayırırız.
Bu düşünce alaycı gibi görünebilir, fakat oldukça faydalı olduğunu savunuyorum: Eğer herkesin bencil olduğunu düşünüyorsanız, bu, başkalarının sizin hakkınızda ne kadar düşündüğünü çok da önemsememeniz gerektiği anlamına gelir.
İlişkiler, başkalarına yaptığımız küçümsemelerin farkında olmamamız nedeniyle zarar görebilir. Öte yandan, atlanan her doğum günü mesajının, unutulan her takvim randevusunun ya da yapılan her ince eleştirinin yarattığı üzüntüyü derinden hissederiz.
Eğer bu asimetriyi kabul ediyorsanız, diğer insanlarla daha sık yarı yolda buluşmaya çalışmak mantıklı olacaktır. Buluşmak için zaman ayıran, önemli anları kutlayan ve hatırlayan, düşünceli ve nazik olan kişi siz olun. İnsanlarla yarı yolda buluşmayı hedeflerseniz, bağlantı kurma şansınız çok daha fazla artar.
4. Sık sık özür dileyin.
Hemen hemen herkes, uzun süreli kinler nedeniyle birbirleriyle konuşmayan arkadaşlarını veya aile bireylerini bilir. Zorunlu mesafe bazen anlamlı olabilir (özellikle istismar durumlarında), ancak bu kinler genellikle zamanla kötüleşen basit bir küçümsemeyle başlar.
İnsanlarla yarı yolda buluşmak, yerleşik egosantrizmimizi fazlasıyla telafi edebilir ve özür dilemek, anlaşmazlıkları çözmede ve kan davalarının büyümesini engellemede sıkça etkili olabilir.
Bu, yalnızca duygusal bir çağrı değil, aynı zamanda oyun teorisince de desteklenen bir fikirdir. Mahkumun İkilemi, klasik bir oyundur: En iyi anlaşmayı elde etmek için partnerinizi ele verebilir ya da işbirliği yaparak daha hafif bir ceza alabilirsiniz. Eğer oyunu sadece bir kez oynayacaksanız, en iyi strateji bencillik olabilir.
İlişkiler, tanım itibarıyla tekrar eden etkileşimler serisidir. Bu tür senaryolarda, en iyi strateji genellikle affetme ve misilleme arasında dengelenir. Bu yaklaşım, tam bir boyun eğme kadar pasif değildir, fakat yanlış anlamalardan kaynaklanan misilleme döngülerinin önüne geçmeyi de sağlar.
5. Sizi kızdırmak amacıyla para karşılığı konuşan insanlara kulak asmayın.
Beyinlerimiz sosyal medya için tasarlanmamıştır. Tehlikelerin ve norm ihlallerinin hızla tespit edilip ele alınması gereken bir dönemde evrimleşmişlerdir. Bu durum, tehditkar, öfke ve endişe uyandıran haberleri özellikle cazip hale getirir.
Şimdi milyarlarca insanın yaşadığı bir dünyada bulunuyoruz. İstatistiksel olarak, her an birinin başına korkutucu, öfke uyandıran veya paniğe sebep olan bir olay oluyor. Geçmişte, habercilik sınırları ve gazetecilik etik kuralları, uzakta gerçekleşen veya haber değeri düşük olayların farkındalığımızın dışında kalmasını sağlıyordu ve bu sayede bu tür olayları çoğunlukla göz ardı edebiliyorduk.
Ancak, etkileşimi artırmak amacıyla tasarlanmış algoritmalar, şimdi her sinir bozucu önemsiz şeyi dikkat merkezinize getiriyor.
Çevrimiçi tüketim alışkanlıklarımızı, bir yerlerde korkunç olayların yaşanmasının istatistiksel bir gerçeklik olması nedeniyle, bilinçsizce kendimizi üzmemek adına düzenlemeliyiz.
6. Küçük yenilikleri arayın.
Üniversite yıllarımda, Nick adlı bir adam yurdumun aynı katında oturuyordu. Her hafta, öğrencileri yakın bir süpermarkete götüren bir servis aracı gelirdi; bu oldukça uzun bir yürüyüş mesafesiydi, çoğumuzun arabası yoktu ve bu, kışın sıcaklıkların -40 santigrat dereceye kadar düştüğü Winnipeg'de gerçekleşiyordu.
Nick, alışverişe çıktığında genellikle uluslararası bölümden her zaman yeni bir yiyecek satın alır. Bir paket Meksika şekerlemesi ya da daha önce hiç duymadığı tuhaf bir meyve almak basit görünebilir, fakat bu, büyük bir çaba, maliyet ya da yetenek gerektirmese de, ona her hafta yeni bir şey deneme fırsatı sunuyordu.
Nick'in alışkanlıklarını sürekli olarak takip etmesem de, daha önce hiç tatmadığım bir mutfağı denediğimde, bilmediğim bir parkı keşfettiğimde veya daha önce hiç yürümediğim bir sokakta yürüdüğümde aynı küçük mutluluğu yaşıyorum.
Yıllarımızı mutluluk getireceğine inandığımız şeylerin peşinden koşarak geçiriyoruz; ancak mutluluğun büyük bir bölümü, eğer dikkatli olmazsak fark etmeden kaçırabileceğimiz küçük mutluluklarda ve anlarda saklıdır.
7. Her şeyin bir seçim olduğunu unutmayın.
Her kısıtlama içerisinde bir tercih bulunmaktadır. Her zorunlu seçim, çeşitli olasılıklar sunar. Yapılması gereken her işin ardında, bunun nasıl ele alınacağına dair bir karar yatar.
2018'de on gün süren bir meditasyon inzivasına katıldım. Bu tecrübeden öğrendiğim en önemli ders, en kısıtlayıcı şartlar altında bile - mesela saatlerce hareketsiz oturup yalnızca nefes almayı düşünmek gibi - seçeneklerin mevcut olduğuydu.
Psikologlar, bir olay üzerindeki kontrol algımızın, o olaya dair hissiyatımızı büyük ölçüde şekillendirdiğini uzun süredir biliyorlar. Kontrol edilemeyen durumlar korkutucu olduklarında daha da ürkütücü gelir. Öte yandan, kontrolümüz altında olduğuna inandığımız zaman, en korkunç durumlar bile daha kolay tolere edilir.
Seçim yapabileceğimiz şeylerde her zaman sınırlamalar olacaktır, fakat bu sınırlar dahilinde seçim yapabileceğimiz alanlar da her zaman mevcut olacaktır. Bunu kendimize hatırlatmak, kontrol duygusunu geri kazanmamıza ve yapamadığımız şeylerle karşılaştığımızda hissettiğimiz çaresizliği hafifletmeye yardımcı olabilir.
İşte benim mutluluk kurallarım; peki ya sizinki? Hangi şeyler sizi mutlu ediyor ve hayatınızı bu şeylere göre nasıl şekillendiriyorsunuz?
コメント