Übermensch (Süper İnsan), insan evriminin bir sonraki aşaması olarak Nietzsche tarafından tanımlanan bir kavramdır. Cesur, özgün ve bazen toplum tarafından dışlanan bu bireyler, gerçekliği yeniden yorumlayarak mevcut düzenlere meydan okurlar. Nietzsche, Übermensch'in insanın içindeki potansiyelin sınırsız olduğunu ve doğru koşullar altında bu potansiyelin ortaya çıkabileceğini savunur. Bireysel özgürlüğe verdiği önemle bilinen filozof, Übermensch'i süper güçlere sahip bir varlık olarak değil, kendi değerlerini yaratan ve yaşayan bir insan olarak görür.
Übermensch, varoluşun sıradanlığını reddederek kendi değerlerini inşa eden bir varlıktır. Toplumun dayattığı normların ötesine geçerek, kendi kaderini tayin eder. Bu, sadece bir yükseliş değil, aynı zamanda varoluşun derinliklerine yapılan bir yolculuktur. Korkularla yüzleşerek, şüpheleri aşarak ve sınırları zorlayarak, insan, kendi potansiyelinin sınırlarını aşar.
Sürü psikolojisinin kozasından sıyrılarak, bireysel bir varoluşa doğru yol almak. Nietzsche, geleneksel ahlakın köhnemiş bir yapı olduğunu, artık insanın ihtiyaçlarını karşılamadığını savunur. 'Tanrı öldü' sözüyle, eski değer sistemlerinin çöküşünü ilan eder. Modern insanın yeni bir anlam arayışı içinde olduğu bir çağda, Nietzsche, bireye kendi değerlerini yaratma özgürlüğünü verir.
İşte tam bu noktada süper insan devreye giriyor.
Üstinsan, kaosun ortasında dans eden bir ruhtur. Tutkularını bir orkestra gibi yönetir, hayatına bir sanatçı gibi şekil verir. Nietzsche'ye göre, üstinsan hayatın acılarına tanıklık etse de, bu acıların içinde güzelliği görür. Dışarıdan gelen onaylara ihtiyaç duymaz, kendi içindeki ışığıyla parlar. Toplumun kalıplarından sıyrılarak, özgürlüğün tadını çıkarır.
Kendi yıldız haritasını çizen bir kaşiftir Üstinsan. Değerlerini kendi elleriyle yontup, özgün bir evren inşa eder. Nietzsche'ye göre, bu yolculuk gürültülü bir savaş değil, içsel bir dans gibidir. Hayatın sorumluluğunu üstlenmek, kendi özüne dönüşen bir kelebeğe benzetilebilir. Kierkegaard'ın da dediği gibi, en büyük çaresizlik, kendi olmamaktır.
Peki, nasıl übermensch olunur?

Sürü psikolojisinin kozasından sıyrılarak, bireysel bir varoluşa doğru yol al. Nietzsche, konformizmin insanı köleleştirdiğini savunur. Çoğu insan, toplumun dayattığı değerleri sorgusuz sualsiz kabul ederken, Nietzsche, kendi değerlerini yaratma özgürlüğünü savunur. Konfor alanının dışına çıkmak, felsefenin temel sorularını sormaya başlamaktır.
Nietzsche, insanüstü varlığın sürü psikolojisinin ötesine geçtiğini vurgular. Hayatın anlamını sorgulayarak, varoluşun çıplak gerçekliğiyle yüzleşir. Nietzsche, bu yüzleşmenin bir uçurum gibi göründüğünü söyler. Ancak bu uçurum, aslında yeni bir başlangıç için bir fırsattır. Varoluşun derinliklerine inerek, kendi değerlerini yaratabiliriz.
Bu sessiz bir sanattır.
Varoluşun anlamı, subjektif bir deneyimdir. Hayatın sana sunduğu koşulları değil, sen bu koşullara nasıl bir anlam yüklediğin önemlidir. Nietzsche'nin de belirttiği gibi, hayatın kendisi bir anlam taşımaz. Bu anlamı veren, insanın kendisidir. Süper insan, varoluşun boşluğunda kendi değerlerini inşa eder ve hayatına bir anlam katar.
Varoluşun sorumluluğunu almak, insan olmanın en temel özelliğidir. Nietzsche, pasif bir varlık olmaktansa, aktif bir şekilde hayatımızı şekillendirmemizi savunur. Geleneksel değerleri sorgulayarak, kendi değerlerimizi yaratmalıyız. Nietzsche'nin ifadesiyle, "Dünyada senden başka kimsenin yürüyemeyeceği bir yol var." Bu yol, senin varoluşsal anlamını bulduğun yoldur.
Nietzsche amor fati'ye, yani kader sevgisine inanıyordu.
Varoluşun anlamını zorluklarda bulur üstün insan. Hayatın sunduğu tüm deneyimleri kabul ederek, kendi felsefesini oluşturur. Kaderini kucaklamak, varoluşun acımasız gerçekliğini kabul etmektir. Nietzsche'nin dediği gibi, acı bizi daha güçlü kılar. Değişimden kaçmak yerine, değişimin bir parçası olmak gerekir. Hayatın tüm sorumluluğunu almak, varoluşun anlamını keşfetmektir. Üstinsan olmak, sürekli bir öğrenme sürecidir.
Sürekli bir süreç…
“Nietzsche’nin okuyucularını düşünmeye teşvik ettiği gibi, bu oluş süreci nihai bir varış noktasına veya hedefe yönelik değildir. Sürecin anahtarı, belirli bir varoluş durumuna ulaşma sisteminden ziyade, devam eden bir katılım, kişinin inançlarını yeniden incelemesi ve yeniden sorgulamasıdır” diye açıklıyor Suites Culturelles.
Ebedi tekerrür, Nietzsche'nin felsefesinin merkezinde yer alan bir kavramdır. Üstinsan için ise bu, varoluşun temel gerçeğidir. Her şeyin tekrar edeceği bilinciyle yaşamak, Üstinsan'a özgü bir bakış açısıdır. Çünkü Üstinsan, her tekrarı bir öğrenme fırsatı olarak görür.
İşte Übermensch olmanın sessiz sanatı.
Roman yazarı Anais Nin şöyle diyor: “Hayat bir oluş sürecidir, içinden geçmek zorunda olduğumuz durumların bir bileşimidir. İnsanların başarısız olduğu nokta, bir devleti seçip orada kalmak istemeleridir. Bu da bir nevi ölümdür.”
Varoluş bir süreçtir, bir hedef değil. Hayatın anlamını sürekli yeniden inşa etmek, felsefenin temel sorusudur. Anaïs Nin'in belirttiği gibi, statükoya razı olmak, varoluşsal bir ölümdür. İçsel bir ustalıkla, hayatın her anını bir öğrenme fırsatı olarak değerlendirmek gerekir.
Psikolog, psikanalist ve hümanist filozof Erich Fromm da şöyle demiştir: "Yaşam, doğum sancısıyla başlayan ve ölümle tamamlanan sonsuz bir doğumdur. Asıl doğum, bedenin toprakla birleşmesiyle değil, ruhun özgürleşmesiyle gerçekleşir. Ne yazık ki, çoğu insan bu doğum sancısını yaşamadan hayat yolculuğuna veda eder." Amacımız, yaşamayı bir kendini yaratma sanatı haline getirmektir.
"Kendi alevinde yanmaya hazır olmalısın; Önce kül olmadıysan nasıl yeniden doğabilirsin?" Friedrich Nietzsche
Very Interesting