Adam Smith 1776’da eğer herkes kendi çıkarı doğrultusunda davranırsa, “görünmez bir elin” herkesi mümkün olan en iyi refah seviyesine çıkaracağını söylemişti. Gerçekten de serbest girişim ve liberal ekonomi bir ülkenin kaynaklarının verimli kullanılmasını sağlar. 20. Yüzyılda dünyanın yaşadığı deneyimin gösterdiği gibi, kapitalist toplumların ulaştığı refah seviyesi sosyalist toplumlarla kıyasla çok daha başarılıdır. Liberal ekonomiyle yönetilen toplumlarda geniş kitleler, kendilerinden önceki kuşaklara kıyasla hep daha iyi hayatlar yaşadılar.
Ama liberal sisteminin kusursuz olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Özellikle şirketlerin devasa boyutlara ulaştığı ekonomilerde, büyük şirketlerin sadece kendi “kişisel çıkarları” peşinde koşması hem insanların hem doğal kaynakların zarar görmesine neden olur. Bugün büyük şirketler, ilişkiye girdikleri kesimler ve faaliyet gösterdikleri doğal çevre üzerinde o kadar büyük bir etkiye sahipler ki, böyle bir durumda Adam Smith’in sözünü ettiği “görünmez bir elin” her şeyi güllük gülistanlık yapması mümkün değil.
Sürdürülebilir bir dünya için hem devletlerin kural koyması hem de şirketlerin “kişisel çıkar” konusunu doğru yönetmeleri gerekir. Robert Simons, Henry Mintzberg ve Kunal Basu’ya göre, sürdürülebilir bir düzen için, büyük şirket CEO’larının yapmaları gerekenler şunlardır:
1| Bir CEO’nun hedefi, her ne pahasına olursa olsun, kâr elde etmek değildir.
Her CEO, yönettiği şirketin kârlılığını sağlamak zorundadır ama bunu ahlaki değerler çerçevesinde gerçekleştirmesi gerekir. Gazetelerde okuduğumuz bütün şirket skandallarının temelinde yöneticilerin ahlaki değerleri çiğnemeleri vardır. Ahlaki değerlerden taviz vermek, önünde sonunda hem CEO’nun hem de şirketin kaybetmesine yol açar.
Tıpkı insanlar için olduğu gibi şirketler için de açgözlülük felaket getirir. Nasıl hep daha fazlası için her şeyi göze alan insanlar bir süre sonra başta onurları olmak üzere her şeylerini kaybederlerse şirketler de “hep daha fazla” hedefiyle kendi sonlarını hazırlar.
2| Bir CEO’nun tek hedefi, şirketin değerini (hisse senedi fiyatlarını) artırmak değildir.
Şirketler sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal oluşumlardır. Kurumsal yönetim ilkelerine göre (Sorumluluk, şeffaflık, hesap verebilme, adalet), her CEO’nun hissedarlarının çıkarları kadar diğer paydaşlarının çıkarlarını da dikkate alması gerekir. Çünkü şirketlerin kendi çıkarlarını koruduğu ama toplumun ve doğanın dengelerinin bozulduğu bir ortamda hiçbir şirket var olamaz.
Her şirket için hisse senedi değeri son derece önemlidir. Her yatırımcı, yatırdığı sermayenin karşılığını almak ister ama şirketin değerini artırmayı tek hedef olarak almak ve şirketin ilişki kurduğu çalışanları, müşterileri, tüketicileri, tedarikçilerin çıkarlarını görmezden gelmek, bir süre sonra hissedarların da zarar göreceği sonuçlar doğurur.
CEO’lar sadece hissedarlara değil aynı zamanda müşterilere, çalışanlara, sendikalara, bayilere, tedarikçilere, devlete, sivil toplum kuruluşlarına ve kamuoyuna karşı da sorumludurlar. Hiçbir CEO’nun görevi sadece şirketin hisse senetlerini yükseltmekten ibaret değildir. Her CEO, toplumsal çıkarlarla şirketinin menfaatleri arasındaki dengeyi tutturmaktan sorumludur.
3| Şirketlerin başarılı olması için, “kahraman” liderlere ihtiyaç yoktur.
Bugün şirketleri başarılı olması için her çalışanın gönüllü katkı vereceği bir çalışma ortamına ihtiyaç vardır.
CEO’nun bütün gücü, yetkiyi ve kontrolü kendi elinde toplaması, başta ona bağlı yöneticiler olmak üzere şirket çalışanlarının sorumluluk almalarını, inisiyatif kullanmalarını ve katkı vermelerini engeller.
Gerçek liderler, güç ve kahramanlık gösterisi yapmak yerine katılım almak için çaba gösterirler. CEO’nun esas görevi, kendini parlatmak ve “aslan payını” kapmak değil birlikte çalıştığı insanların her gün daha çok katkı yapmalarını sağlamak ve birlikte kazanmaktır. Karizmatik Değil, Alçakgönüllü Liderlere İhtiyacımız Var
4. Şirketler, ruhsuz ve vicdansız yerler olmak zorunda değildir.
Bugün hiçbir şirketin israf etme, gereksiz kaynak tüketme lüksü yoktur. Şirketlerin yaptıkları her işte tutumlu olmak mecburiyetleri vardır.
Ancak tutumlu olmak demek cimri olmak demek değildir. Çalışanlara, tedarikçilere ve bayilere karşı cimri olan, sahip olduğu gücü sadece kendi lehine kullanan şirketler kısa dönemde maliyetlerini düşürebilir. Ancak bir şirketin maliyetleri en aza indirmesi her zaman en iyi sonuçları getirmez. Aksine şirket gereğinden fazla kemer sıktığında kendi çıkarının aksine sonuçlar alabilir.
Hiçbir iş ihtiyaç duyulanın altında bir insan gücüyle başarılamaz. Olması gerekenden daha az veya daha düşük kalitede malzemeyle, kaliteli ürünler üretilemez. Şirketler hizmetten kısarak müşterilerini memnun edemezler. Nasıl kaynakları ziyan etmek yanlışsa gerektiği kadar kaynağı ayırmamak da hatalıdır.
Bugün, başta büyük şirketleri yöneten CEO’lar olmak üzere bütün yöneticilerin şirket çıkarıyla toplumsal çıkarı bağdaştırmaları gerekir.
Comments