top of page

Blog Posts

İnsan Dili İlk Ne Zaman ve Nasıl Ortaya Çıktı?

Writer: Hüseyin GÜZELHüseyin GÜZEL

Yapılan yeni bir araştırma, dil yeteneğimizin en az 135.000 yıl önce var olduğunu ve dilin yaygın kullanımının ise bundan yaklaşık 35.000 yıl sonra gerçekleştiğini ortaya koyuyor.


Tarihimizin gizemli sorularından biri olan insan dilinin kökeni, bilim insanlarını uzun süredir meşgul ediyor. Yapılan son genetik çalışmalar, insanlara özgü dil becerisinin en az 135.000 yıl öncesine dayandığını ortaya koyuyor. Dilin toplumsal etkileşime girmesi ise muhtemelen 100.000 yıl sonra gerçekleşmiş.


When did human language emerge?
When did human language emerge?” by Peter Dizikes | MIT News

Homo sapiens türü olarak yaklaşık 230.000 yıllık bir geçmişe sahibiz. Dilin ne zaman ortaya çıktığına dair tahminler ise fosil kayıtlarından kültürel eserlere kadar çeşitli kanıtlara dayanarak geniş bir yelpazede değişmektedir.


Bu yeni araştırmanın yazarları, geleneksel yaklaşımlardan farklı bir yol izlediler. İnsan dillerinin muhtemelen tek bir kaynaktan türediği varsayımından hareketle, bölgesel insan topluluklarının dünya geneline ne zaman yayılmaya başladığının daha önemli bir soru olduğunu savundular.


MIT profesörü ve bu yeni araştırmanın sonuçlarını açıklayan makalenin yazarlarından Shigeru Miyagawa, "Mantık son derece basit. Dünyanın farklı yerlerine dağılmış olan tüm topluluklar insan diline sahiptir ve tüm diller birbirleriyle bağlantılıdır." diyor.


“Genetik verilerin erken insan popülasyonlarının coğrafi farklılaşması hakkında ortaya koyduğu bilgilere göre, ilk ayrılığın yaklaşık 135.000 yıl önce meydana geldiğini neredeyse kesin olarak ifade edebiliriz. Dolayısıyla, insan dil kapasitesi o tarihe kadar veya daha öncesinde mevcut olmalı.” Shigeru Miyagawa

“Frontiers in Psychology" dergisinde yayımlanan bir makalede, "Dilsel kapasite 135 bin yıl önce Homo sapiens popülasyonunda mevcuttu" iddiası ortaya atılıyor. Makalenin ortak yazarları arasında, MIT'de Japon Dili ve Kültürü Kochi-Manjiro Profesörü ve dilbilim fahri profesörü olan Shigeru Miyagawa; Amerikan Doğa Tarihi Müzesi Karşılaştırmalı Genomik Enstitüsü'nde baş araştırmacı Rob DeSalle; São Paolo Üniversitesi'nde dilbilim öğretim üyesi Vitor Augusto Nóbrega; Arizona Üniversitesi dilbilim bölümünde proje üzerinde çalışan Zürih Üniversitesi'nden Remo Nitschke; São Paulo Üniversitesi Genetik ve Evrimsel Biyoloji Bölümü'nden Mercedes Okumura ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nde insan kökenlerinin fahri küratörü Ian Tattersall yer alıyor.


Yeni yayımlanan makale, son 18 yılda farklı türler üzerine yapılan 15 genetik çalışmayı inceliyor. Bu çalışmaların üçü kalıtsal Y kromozomu verilerini, üçü mitokondriyal DNA'yı ve dokuzu ise tüm genom analizlerini kapsıyor.


Yapılan çalışmaların sonuçları, yaklaşık 135.000 yıl önce insanların ilk bölgesel ayrışmasının başladığını ortaya koyuyor. Bu, Homo sapiens'in ortaya çıkışından sonra, insan topluluklarının coğrafi olarak birbirinden ayrıldığını ve zamanla farklı bölgelerde genetik çeşitliliklerin oluştuğunu gösteriyor. Çalışmalarda elde edilen genetik varyasyon miktarı, araştırmacıların Homo sapiens'in bölgesel olarak ayrılmamış bir grup olduğu zamanı tahmin etmelerine olanak tanıyor.


Miyagawa'nın belirttiğine göre, yapılan çalışmalar bir araya getirildiğinde, bu coğrafi ayrılıkların ne zaman başladığına dair giderek daha tutarlı kanıtlar sunuyor. Bu alandaki ilk geniş kapsamlı inceleme 2017'de başka araştırmacılar tarafından yapıldı, ancak o dönemde mevcut olan genetik çalışma sayısı daha sınırlıydı. Ancak şimdi, daha fazla yayımlanmış veri mevcut ve bu veriler birleştiğinde, ilk ayrılığın tahmini zamanı olarak 135.000 yıl öncesini işaret ediyor.


São Paolo Üniversitesi'nde de görev yapan Miyagawa, yeni meta-analizin mümkün olmasının nedenini, "hem nicelik olarak daha fazla çalışmamızın olması hem de nitelik olarak daha dar bir [zaman] aralığına sahip olmamız" olarak açıklıyor.


Miyagawa, birçok dilbilimci gibi, tüm insan dillerinin açıkça birbiriyle ilişkili olduğuna inanıyor ve bu, kendi araştırmalarında da incelediği bir konu. Örneğin, 2010 yılında yayımlanan "Neden Konuşuyorum? Neden Hareket Ediyorum?" adlı kitabında, İngilizce, Japonca ve bazı Bantu dilleri arasındaki daha önce fark edilmemiş benzerlikleri analiz etti. Dünya genelinde 7.000'den fazla tanımlanmış insan dili bulunmaktadır.


Bazı araştırmacılar, diğer primatların fizyolojik özelliklerine dayanarak dil yeteneğinin milyonlarca yıl öncesine dayandığını iddia ediyorlar. Ancak Miyagawa'ya göre asıl mesele, primatların ne zaman belirli sesler çıkarabildiği değil, insanların kelime dağarcığını ve dilbilgisini sonsuz sayıda kural temelli ifade üreten bir sistemde birleştirerek bildiğimiz dili ne zaman geliştirebildiğidir.


Miyagawa, “İnsan dili niteliksel olarak farklıdır çünkü bu son derece karmaşık sistemi oluşturmak için birlikte çalışan iki unsur vardır: kelimeler ve sözdizimi. Başka hiçbir hayvanın iletişim sisteminde buna benzer bir yapı bulunmuyor. Bu durum, bize çok gelişmiş düşünceler üretme ve bunları başkalarına aktarma yeteneği sağlıyor.” diyor.


İnsan dilinin kökenine dair bu anlayış, insanların ilk dillerini oluşturmadan önce bir süre boyunca dil için gerekli bilişsel kapasiteye sahip olduklarını da savunuyor.


Miyagawa, “Dil, hem bilişsel bir sistem hem de bir iletişim sistemidir. Tahminim, 135.000 yıl öncesinden önce, özel bir bilişsel sistem olarak başladı, ancak nispeten hızlı bir şekilde bir iletişim sistemine dönüştü.” diyor.


Peki, insan dilinin ilk ne zaman kullanıldığını kesin olarak nasıl belirleyebiliriz? Arkeolojik kanıtlar bu konuda çok değerli bilgiler sunuyor. Bulgular, yaklaşık 100.000 yıl önce, nesneler üzerindeki anlamlı işaretlerden, dekoratif amaçlı kırmızı bir pigment olan aşı boyasının üretimi için ateşin kullanımına kadar yaygın bir sembolik faaliyetin ortaya çıktığını gösteriyor.


Karmaşık ve son derece üretken insan diline benzer şekilde, bu sembolik faaliyetler de diğer canlılar tarafından değil, yalnızca insanlar tarafından gerçekleştiriliyor. Makalede belirtildiği gibi, 'dil ile uyumlu davranışlar ve sembolik düşüncenin tutarlı bir şekilde uygulanması, yalnızca Homo sapiens'in arkeolojik kayıtlarında görülebilir.'


Ortak yazarlar arasında yer alan Tattersall, dilin sembolik düşünme ve diğer organize faaliyetler için bir tür tetikleyici görevi gördüğü fikrini en güçlü şekilde savunan kişi olmuştur.


Miyagawa, “Dil, modern insan davranışının tetikleyicisiydi. Bir şekilde insan düşüncesini harekete geçirdi ve bu tür davranışların ortaya çıkmasına yardımcı oldu. Eğer haklıysak, insanlar [dil sayesinde] birbirlerinden öğreniyor ve 100.000 yıl önce gördüğümüz türden yenilikleri teşvik ediyorlardı.” diyor.


Kesin konuşmak gerekirse, makalenin yazarlarının da kabul ettiği gibi, bazı akademisyenler yaklaşık 100.000 yıl önce materyaller, araçlar ve sosyal koordinasyonu içeren yeni faaliyetlerin daha yaygın ve kapsamlı bir şekilde geliştiğine inanıyor. Bu süreçte dilin bir rol oynadığı düşünülse de, mutlaka merkezi bir unsur olmadığı vurgulanıyor.


Miyagawa, bu araştırma alanında daha fazla ilerleme kaydedilmesi gerektiğini kabul ediyor. Ancak, mevcut makale gibi çalışmaların en azından dilin ortaya çıkışına dair daha ayrıntılı bir tablo oluşturmaya yönelik önemli adımlar olduğunu düşünüyor.


Miyagawa, “Yaklaşımımız son derece ampirik temellere dayanıyor ve erken Homo sapiens’in en güncel genetik anlayışına bağlı. Bence doğru bir araştırma çizgisindeyiz ve umarım bu çalışma, insan dili ve evrimine dair daha fazla araştırma yapılmasını teşvik eder.” diyor.


Bu araştırma kısmen, São Paolo Araştırma Vakfı’nın Miyagawa'ya verilen São Paolo Mükemmellik Kürsüsü tarafından desteklendi.


by Peter Dizikes | MIT News

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating*
  • Beyaz LinkedIn Simge
  • Beyaz Facebook Simge
  • Beyaz Heyecan Simge

BU İÇERİĞE EMOJİ İLE TEPKİ VER

bottom of page