Son zamanlarda, üretken bir yaşam sürmenin geçerliliği konusunda çok fazla eleştiri ile karşılaşıyorum. Mayıs 2020'de Covid-19 pandemisinin zirveyi görmesinden bu yana, bir çok yazar kariyerine ve işine öncelik vermenin karanlık yüzüyle ilgili yazılar kaleme alıyor...
Bulabildiğim en eski makalelerden biri, “Bu, üretkenliğin sonu mu?” Böyle bir mesaj için gerçekten mükemmel bir zaman. Pek çoğumuz, işi söz konusu olduğunda, tüm hayatımız sanki tüm çıplaklığıyla önümüzdeymiş ve zaman durmuş gibi geçiririz. Fiziksel olarak hareket edemeyecek duruma gelene kadar hareket etmeme eğilimindeyiz bu zamanlarda. Bu yüzden “Yavaşla, biraz daha az çalışırsan sorun olmaz” gibi mesajlara ihtiyacımız vardır. Ve evet, üretkenliğinizin dışında bir insan olarak bu zamanlarda değerimiz olduğunu hatırlamamız en sağlıklı olanıdır.
Her şeyi ölçülü yapmanız gerektiğini söyleyen bilge büyükbabamız gibi. Bana göre, bu hala iyi bir yaşam için en iyi tavsiyelerden biri. Şimdi, bu noktada işin komik yanı; bu pandeminin üzerinden bir buçuk yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen insanlar hala her zaman sakin olmamız gerektiğini vaaz ediyor ve “Tembel değilsiniz! Sadece yapmak istemiyorsunuz. Kimin kariyere ihtiyacı var ki!?” gibi sözler söylüyorlar. Bu insanlar, katı işkoliklerin tam tersidir, ama belki de inançları açısında da aynı derecede katıdırlar.
Stoacılar, mesele iş ve dinlenmeye geldiğinde her zaman ılımlılardı. Basitçe derlerdi ki: Fazla çalışmayın. Ayrıca tembel olmayın, çünkü yerini entropi dolduracaktır. Tıpkı evinizle ilgilenmek gibi. Hiç temizlemez ve bakımını yapmazsanız eviniz yaşanmaz hale gelecektir. Benzer şekilde, bedenlerimize ve zihinlerimize bakmayı bir kenara bırakırsak, sonunda kötüleşiriz. Bu bir doğa kanunudur.
Gerçek şu ki, dengeyi korumak için zor şeyler yapmamız gerekiyor. Bu görmezden gelmek istediğimiz bir gerçek maalesef, zira kimse zor şeyler yapmaktan hoşlanmaz.
Kim her gün egzersiz yapmak ister ki? Kim ilişkileri üzerinde çalışmak ve çocukluklarından gelen her türlü kötü alışkanlığı olduğunu kabul etmek ister ki? Kim bütün gün çalışmak, kariyer inşa etmek ya da bir grup yabancıyla birlikte yeni bir şirket kurmak için mücadele etmek ister ki?
Hepsi ZOR!
Ama ikimiz de bu şeyleri yapmamız gerektiğini biliyoruz. Zira yapmazsak eğer, sağlığımız, ilişkilerimiz ve hayatlarımız daha da kötüleşecek, bu çok açık değil mi? Hayatta hiçbir şey, herhangi bir kaynaktan beslenmeden kendi kendine gelişemez. Bir bitkiye su vermezseniz ne olur? Yada arananızın yağını değiştirmezseniz ne olur?
Stoacıların sosyal hayata ve iş hayatı üzerine harika bir yolu vardı. Her zaman elinizden gelenin en iyisini yapmayı vaaz ettiler, daha azını değil. Epictetus’un mesajı şöyleydi: “Tembel olmayın. Mazeret üzerine mazeret üretip, bunu yapmaya devam ederseniz, gelişimsel eksikliğinizi gizleyebilirsiniz, ancak sonunda vasat bir hayat yaşamış olursunuz. Bir yetişkin olduğunuza ve hayatınızın geri kalanını ilerleme kaydetmeye adayacağınıza karar verin.”
Her zaman bir yetişkin olarak doğal olanı yapmanın öneminden bahsettiler. Ancak burada önemli bir ayrım var: Stoacılar bizi asla sonuçlara bakmamamız konusunda uyardılar. Tıpkı en üstteki resimde olduğu gibi, bitiş çizgisine değil, bir sonraki adımınıza bakın dediler; aksi takdirde o muz kabuğunun üzerinde kayma riskiyle karşı karşıya kalırsınız. Benzer şekilde, çok çalışıyorsanız ve zengin olamıyorsanız, bazen işler yolunda gitmediği için hayal kırıklığına uğramayın.
Marcus Aurelius Meditasyonlar adlı kitabında bu kavramdan bahsediyor: “Çabalarımızın koşullara bağlı olduğunu unutmayın; imkansızı başarmayı amaçlamayın.”
Herhangi bir zamanda, kontrol edemediğimiz binlerce dış kuvvete maruz kalıyoruz. Fark edemeyeceğimiz işler başımıza gelebilir. Aniden hastalanabiliriz. Sevdiklerimizi kaybedebiliriz. Doğal afetlere maruz kalabiliriz. Bunu hepimiz gayet iyi biliyoruz. Yine de, kendimize sürekli olarak mükemmel olmamız gerekmediğini hatırlatmamız gerekiyor. Marcus, imkansızı nasıl başarmayı amaçlamadığından bahsederken, 21. yüzyıldaki yaşamdan bahsetmiyordu, çünkü yaptığımız tam olarak bu.
Hepsine sahip olmayı hedefliyoruz. Ve eğer hepsini alamazsak, aşağı iner ve geride kalırız. Bu yaşam açısından iyi bir yol değil bence. Hiçbir beklentinizin olmaması çok daha iyi. Sıkı çalışmanın yaşamımızın bir parçası olduğunu ve yaptığımız veya almadığımız ödüller ne olursa olsun, çalışmanın kendisinin bir değeri olduğunu unutmayın. Kendinizden fazla bir şey beklemeden yaşarsanız, elinizden gelenin en iyisini yapabilirsiniz, o da yeterli bence. Herşey gönlünüzce olsun. Kalın sağlıcakla…
Comentarios