Yaşamak için çok az zamanı kalmıştı. Doktorlar, kanserinin ilerlediğini ve artık yapacak bir şey olmadığını söylemişlerdi. O, bunu kabullenememiş, son bir umutla alternatif tedaviler aramıştı. Ama hiçbiri işe yaramamıştı. Artık sadece acı çekiyor, her gün biraz daha eriyordu.
O, hayatını sevmiş, dolu dolu yaşamış bir adamdı. Gençliğinde çok seyahat etmiş, farklı kültürleri tanımış, maceralara atılmıştı. Sonra hayatının aşkını bulmuş, onunla evlenmiş, iki çocuk sahibi olmuştu. Çocuklarını büyütmüş, onlara iyi bir eğitim vermiş, onları mutlu etmek için elinden geleni yapmıştı. Mesleğinde başarılı olmuş, saygın bir konuma gelmişti. Ama şimdi hepsi geride kalmıştı. Ölüm onu bekliyordu.
O, ölümden korkmuyordu. Ama ailesini bırakmaktan korkuyordu. Onlar için endişeleniyordu. Onlar nasıl yaşayacaklardı? Onlar nasıl başa çıkacaklardı? Onlar nasıl unutacaklardı? O, onları çok seviyordu. Onlar da onu çok seviyorlardı.
O, son günlerini evinde geçirmek istemişti. Hastane odasında değil, yatağında ölmek istemişti. Ailesi de onun bu isteğine saygı duymuştu. Ona bakmak için ellerinden geleni yapmışlardı. Onun yanında olmuşlar, onunla konuşmuşlar, ona sarılmışlar, ona güç vermişlerdi.
O, son nefesini vermeden önce, ailesini yanına çağırmıştı. Eşi ve çocukları yatağının etrafında toplanmışlardı. O, onlara son kez baktı. Onların yüzlerindeki sevgiyi ve üzüntüyü gördü. O, onlara son kez teşekkür etti. Onların hayatına anlam kattığını söyledi. O, onlara son kez veda etti. Onların kendilerine iyi bakmalarını ve mutlu olmalarını istedi.
Sonra gözlerini kapattı ve sessizce öldü.
Ailesi ise yıkıldı. Onun ölümüne inanamadılar. Onun yokluğuna alışamadılar. Onun anısına tutundular.
Ölümün kıyısına demirlemiş bir hüzün böylece son buldu. 😢
Comments